Werner Sobek 
Werner Sobek Group

Hem günümüze hem de geleceğe uygun bir yaklaşım geliştirdiğini iddia edebilecek bir mimarlık biçimi, bütünleşik planlama ve organizasyonel süreçlerin temelinden ve ekolojik düşüncelerin radikal bir şekilde uygulanmasından ortaya çıkmalı.

doğa dostu sürdürülebilir mimari

Günümüzün sorunlarına denk, onlara yanıt verebilecek bir mimarlık biçimi için çabalıyoruz. Çocuklarımıza karşı sorumluluğumuzu yansıtmaya dikkat eden bir mimari… Bu tür bir mimarinin doğal dünya, kullanıcıları ve yeni teknolojilerle pozitif bir ilişkisi olması gerekir. Geriye dönük düşünme (ekolojik, estetik veya teknolojik olsun), artık bir devamlılık ihtiyacı veya denenmiş ve test edilmiş yöntemlere geri dönmenin meşruiyetiyle haklı gösterilemez ve gösterilmemeli. Bunun yerine, daha geniş bir zamansal bağlamda, uygun, güvenilir, hatta doğru olduğu düşünülenlerle, kullanım süresi biten birçok tasarım konsepti, yapım tekniği ve malzemenin günümüze uygun olmadığı halde kullanılmaya devam edilmesine neden olan rahat kullanım kolaylığı arasında bir ayrım yapmalıyız. Hem günümüze hem de geleceğe uygun bir yaklaşım geliştirdiğini iddia edebilecek bir mimarlık biçimi, bütünleşik planlama ve organizasyonel süreçlerin temelinden ve ekolojik düşüncelerin radikal bir şekilde uygulanmasından ortaya çıkmalı. Soru, “Geçmişte nasıl yaşadık ve çalıştık?” değil, “Gelecekte nasıl yaşamak ve çalışmak istiyoruz?” olmalı. Bununla birlikte, sürdürülebilir inşaat zorunluluğu ile karşı karşıya kalmamız durumunda şu soruyu da sormamız gerekiyor: “Önümüzdeki yıllarda binaları nasıl inşa etmeliyiz?”

Sürekli “derinlere inip” sınırları arıyoruz; sonuçta, diğer yaşam ve çalışma biçimlerini, diğer bina teknolojilerini ve yaşam alanlarımızı yönetmenin başka yöntemlerini bulmak için yapılan araştırmalarda sınırları sadece onların nerede olduğunu bilenler aşabilir.

sürdürülebilir tasarımın önündeki zorluklar

Bugüne kadar inşaat endüstrisi bu konuda çok az farkındalık gösterdi ve bu konuyu çevreleyen sorular hakkında çok az tartışma yaptı. Şu anda inşaat sektörü için zorunlu geri dönüşüm kotası bulunmuyor. Bazı operatörler yüzde 10 ila 90 arasında kotaya işaret ediyor; ancak çoğu zaman “geri dönüşüm” tanımlarında kömür madenlerini doldurma ve gürültü bariyerleri inşa etme bulunuyor. Bu elbette inşaat atıklarından kurtulmanın bir yolu, ama bence mantıklı değil. Bu yöntemler, kaynakları tekrar beslemek yerine onları malzeme döngüsünün dışında tutar.

Küresel nüfus eğilimlerinin giderek artan somut sonuçları, büyük göç hareketleri ve malzeme akışının tükenmesi, her birimiz için ciddi zorluklar doğuruyor. Sınırlı kaynaklarımızı özenle kullanmak küresel bir sorun. Her zamankinden büyük araştırma alanına ve geniş coğrafi kabule sahip sürdürülebilir mimariye hiç bu kadar ihtiyacımız olmamıştı. Doğa dostu mimarinin geleceği mümkün olan en hafif yapıları yaratma çabasının yanı sıra, geri dönüşüm dostu inşa yöntemleri geliştirme ve fosil yakıtlardan gri enerji üretimini en aza indirgeme ihtiyacıyla yönlendirilmeli.

Birkaç rakam, küresel inşaat endüstrisinin yakın gelecekte ne yapması gerektiğine dair ilk kaba (ancak tamamen yeterli) tahminleri verebilir. Bugün gezegenimizde yaşayan 7,7 milyar insanın yaklaşık iki milyarı çocuklar ve gençler (on altı yaşın altındaki bireyler). Önümüzdeki birkaç yıl içinde bu çocuklar büyüyecek ve kendi yaşayacakları, çalışabilecekleri yerleri ve bunlarla birlikte gelen tüm altyapıları talep edecekler.

İki milyar çocuk gelecek 16 yılda evden uzaklaşırsa, her yıl 125 milyon insan için yapılı çevre üretmemiz gerekecek. Bu, bugün Almanya’da mevcut olan tüm bina stoklarının 1,5 katına eşit. Her Alman vatandaşına yaklaşık 490 ton yapı malzemesi düşüyor. Bu değeri bir ölçüt olarak alırsak, her yıl dünya çapında yaklaşık 60 milyar ton ek (!) inşaat malzemesi bulmamız gerekecek. Ayrıca, bu malzemelerin üretilmesi, nakledilmesi ve kullanılması (ve er ya da geç ortadan kaldırılması) gerekiyor. Altmış milyar ton yapı malzemesini gözünüzde canlandırmanız zor olabilir, daha akılda kalıcı bir örnekle açıklamak gerekirse: Bu miktardaki (unutmayın, bu sadece ihtiyacımız olan yıllık miktar!), malzemeyle ekvatorun etrafını dolaşan 2.000 metreden daha yüksek ve 30 cm kalınlığında bir duvar inşa etmek mümkün.

Bu rakamlar inanılmaz derecede büyük. Ancak önümüzde yatan zorlukların büyüklüğünü gözler önüne seriyor. İnşaat endüstrisi bu problemleri çözmeye nasıl yardımcı olabilir? Cevap, tek ve kapsamlı bir başlıkta özetlenebilir: “natura mensura” (doğa ölçüsü). Bu mottoya göre, her şeyin ölçüsü insan (homo mensura) değil, doğadır. Bu kavramı rehber almak, şu hedefleri koymamıza izin verir:

1. Daha az malzeme kullanarak yapılı çevreyi genişletmemiz gerekiyor.

2. Tüm inşaat malzemeleri geri dönüşüm işlemine dahil edilmeli.

3. Atmosfere atık gaz salınımını acilen bırakmalıyız.

İyi bir sebepten ötürü ve bilinçli olarak enerji tasarrufu hedefler arasında sayılmadı: İnsanlığın enerji sorunu yok. Fosil veya nükleer kaynaklardan gelen gücü kullanmaya kararlı biçimde son vermek çok daha önemli.

Malzeme akışı incelendiğinde; genişletilmiş yapılı çevreye olan ani ve hızlı talebin, yalnızca kullandığımız malzeme miktarını büyük ölçüde azaltmayı başarırsak karşılanabileceği görülüyor. Kaynak tüketimimizi en aza indirmenin yanı sıra, kullandığımız malzemeleri daha sonra tekrar kullanmak üzere hazır hale getirmemiz gerekiyor. Bu, “Söküme Uygun Tasarım”ın (geri dönüşüm dostu yapı ve tasarımların üretimi) iki nedenden dolayı zorunlu olduğu anlamına gelir: İlk olarak, üretilmesi gereken yeni yapı malzemelerinin hacmini azaltır. İkincisi, biyolojik veya teknik malzeme döngülerine geri verilemeyecek atık üretimini en aza indirir, hatta ortadan kaldırır.

Doğa dostu mimarinin geleceği mümkün olan en hafif yapıları yaratma çabasının yanı sıra, geri dönüşüm dostu inşa yöntemleri geliştirme ve fosil yakıtlardan gri enerji üretimini en aza indirgeme ihtiyacıyla yönlendirilmeli.

sürdürülebilir tasarıma katkı sağlayan gelişmeler

Yapılı çevremiz fosil yakıtları ve diğer kaynakları nasıl daha az tüketebilir? Nasıl daha az atık üretebilir? Eğer dünyamızı geleceğin ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde şekillendirmek istiyorsak, bu soruların acil olarak cevaplanması son derece önemli. Yaklaşık 20 yıldır sürdürdüğümüz çalışmalarımızla bu sorulara kendimizi adadık. Bunu yaparken, yarından sonraki gün neyin olması gerektiğini ve neler olabileceğini araştırmamız çok daha geniş bir kapsam oluşturdu. Araştırma, sadece minimal olanı değil aynı zamanda maddi olmayan, geçici ve kısa ömürlü olanı da içeriyor. Metropolde (en yüksek yoğunluk ortamı), hareket halinde, su altında ve dünya dışında yaşama ve çalışma biçimlerini araştırdık. 

Geri dönüşümlü inşaat, kendi kendine öğrenen ev otomasyon sistemleri ve akıllı şebekelerin geliştirilmesi gibi kendi araştırma ve geliştirme faaliyetlerimizi de içeriyor. Hem görsel hem de görsel olmayan mimariyi, yani görünmeyenin mimarisini, dokunsal algıdan ortaya çıkan mimari deneyimi, koku alma duyusunu, akustik farkındalığı, ısı ve hava akımları bilincini kapsıyor. Sürekli “derinlere inip” sınırları arıyoruz; sonuçta, diğer yaşam ve çalışma biçimlerini, diğer bina teknolojilerini ve yaşam alanlarımızı yönetmenin başka yöntemlerini bulmak için yapılan araştırmalarda sınırları sadece onların nerede olduğunu bilenler aşabilir.

Geri dönüştürülebilirlik, sıfır emisyon ve kaynak tüketiminin azaltılması, en başından beri çalışmalarımızın temel taşlarını oluşturuyor. Projelerimizdeki sürekli ilerleme, her zaman aynı temel prensipleri koruyarak, yeni işler için çıtayı gittikçe daha yükseğe koyuyor. Bununla birlikte, binaların enerji verimliliğini ele almamız, zaman ve yıllar geçtikçe elbette değişti. Bir yandan enerji tüketimini en aza indirmek ve ev içi enerji üretimini en üst düzeye çıkarmak arasında gidip gelirken öte yandan, yıllık sonuçlara değil, daha kısa raporlama dönemlerine dayanarak sıfır veya artı enerji evi yaratma gerekliliğini yerine getirme çabasındaydık. R128, F87, B10 ve NEST gibi deneysel binalar, tasarım yaklaşımlarını, yapım yöntemlerini ve teknolojilerini artık daha fazla yapının (çok katlı konutlar, diğer iklim bölgelerindeki evler, düşük maaşlı gruplar için evler vb.) üretilmesi temelinde kodlamamıza olanak sağladı. Tüm bu binalarla, bizi yönlendiren soruları yanıtlamak için sürekli çaba göstereceğiz: “Hem bugüne hem de geleceğe uygun bir mimari nasıl oluşturabiliriz?” ve “Yarın nasıl yaşayacağız?”

doğayla barışık mimarinin geleceği

Bu konuda çok fazla seçenek görmüyorum. Mimarlığın geleceği, doğa dostu ve sürdürülebilir olmak zorunda. Aksi takdirde, güzel, mavi gezegenimizi mahvedeceğimiz için herhangi bir mimariyi tasarlamanın hiçbir anlamı olmayacak.