Rozana Montiel
Rozana Montiel Estudio De Arquitectura

Benim için sürdürülebilirlik sosyal etkileşimlerle ilgili. Mimarlığın günümüzde kentsel dokuyu yeniden düzenleyerek, esnek sistemler tasarlayarak, refah ve kaynakları yeniden dağıtarak, zaman verimliliğini artırarak, çevresel etkileri azaltarak, kurumları, yaşam tarzlarını ve teknolojiyi etkileyerek daha iyi yaşam koşullarını sağlamak ve sürdürmek için konumlandığına inanıyorum.

doğa dostu sürdürülebilir mimari

Uzun zamandan beri sosyal projelerde çalışıyoruz. Benim için sürdürülebilirlik sosyal etkileşimlerle ilgili. Mimarlığın günümüzde kentsel dokuyu yeniden düzenleyerek, esnek sistemler tasarlayarak, refah ve kaynakları yeniden dağıtarak, zaman verimliliğini artırarak, çevresel etkileri azaltarak, kurumları, yaşam tarzlarını ve teknolojiyi etkileyerek daha iyi yaşam koşullarını sağlamak ve sürdürmek için konumlandığına inanıyorum.

Bana göre sürdürülebilirliği anlamaya yardımcı olan fikirlerden biri “alışkanlıkları sürdürmek” (sustain habilities). Sürdürülebilirlik bir düşünceyi değiştirerek başlar. Düşüncelerimiz eylem haline gelir, eylemler alışkanlıkları getirir, alışkanlıklarımız ise gerçeği oluşturur. Düşüncelerimizi inşa ederiz. Sosyal eylemleri kullanarak toplumun yeniden inşası hedeflerine ulaşırız.

Alışkanlıklarımızı, yaşanabilirlik aracılığıyla anlarız. Sürdürülebilirliğin var olması için yaşanabilirliğin çok önemli olduğuna inanıyorum. Yaşanabilirlik, mahalle ölçeğinde ve gündelik rutinlerde mekanın, insanları hoş tutup içine dahil etme, onları peyzaj ve doğal çevreyle sağlıklı bir ilişki kurma konusunda teşvik etme kapasitesidir.

Şahsen “yer” vizyonunu sürdürüyorum. Yer yapma (placemaking) aynı zamanda bir sürdürülebilirlik yöntemidir çünkü bir sosyal yapıyı aktifleştirerek mimariye değer katar. Bunlar, insanlarla nasıl ilişki kurduğumuz konusunda farklı bir anlayışa yol açar. Topluluk katılımı, kamusal alanın aktivasyonu ve sürdürülmesinde en önemli unsurdur. Bildiğimiz gibi kamusal alan, toplumda esneklik ve eşitlik için bir çapa görevi görür. Yer yapma, tasarım ve topluluk oluşturmayla yakından ilgilidir.

sürdürülebilir tasarımın önündeki zorluklar

Mexico City, dünyanın 4. büyük mega şehri ve yaklaşık 22 milyon insan yaşıyor. 2050’de Meksika’nın dünyanın en büyük 7. ekonomisi olması bekleniyor ve nüfusunun yüzde 86’sı şehirlerde yaşayacak.

Ayrıca, Meksika’da %60 oranında kayıt dışı yaşayan insan var. Gecekondu mahallelerine ilişkin algımızı değiştirmemiz gerektiği inancındayım; onları bir problem değil, çözümün bir parçası olarak görmeliyiz. Şehirdeki kaynak bilincinin potansiyel olarak önce resmi olmayan yerleşimlerde filizleneceğini; ardından ruhsatlı, resmi mimariye aktarılabileceğini düşünüyorum.

Örneğin, Iztapalapa belediyesi sınırında yer alan Miravalle Mahallesi için bir projede çalıştık. Ruhsatsız, kendi kendine inşa edilmiş ve planlanmamış bir yerleşim; ancak bununla birlikte son derece organize bir topluluğa sahip. Mahalle sakinleri Guadalupe Yanardağı’na yakın yaşamalarına rağmen, doğal dünyaya sırtlarını tamamen dönmüşlerdi. Bu nedenle yerel halkı volkanın tepesine yürüyüşe davet eden kentsel bir eylem planladık. Bu tırmanışın çok büyük bir sosyal etkisi oldu. İnsanlar evlerini ilk kez volkanın perspektifinden gördüklerini söylediler. “Miravalle” sözcüğünün İspanyolcada tam olarak “vadiye bak” anlamına geldiği düşünülürse, bundan daha büyük bir ironi olamazdı.

Miravalle’nin çok büyük bir su kaynağı sorunu var; fakat şehrin geri kalanında olduğu gibi su toplama kültüründen yoksun. Volkana yapılan yürüyüş ve halkın sahip oldukları doğal kaynakların önemini anlamalarından sonra, kullanılmayan bir kubbeyi su toplayıcı olarak yeniden tasarladık ve toplum tarafından inşa edilip işletilen pedagojik bir araç haline geldi. Bu şekilde, su geri dönüşüm farkındalığı çevreden (gecekondu mahalleleri) merkeze (şehre) doğru hızla yayılabilir.

Su temin eden bir kamu hizmetini eğitim – farkındalık merkezi olarak kullanmak, insanların su toplama konusundaki bakış açılarını değiştirir. Yaptığımız bu müdahaleyle kubbeden yağmur suyunu filtreleyip daha sonra su ihtiyacının olduğu yerde içme suyu elde etmek için suyu sabit bir bisiklet üzerinde pedal çevirerek açık bir kaynağa pompalıyorlar.

Bu görünür kamu müdahalesi insanları güçlendirdi, sorumluluk duygusu ve sürdürülebilir farkındalıkla bağ kurmalarını sağladı.

Bazı önemli sorular sormamız gerekiyor. Zaman ve kaynakların sınırlı olduğu bir dünyada, tasarım için kesinlikle acil ve gerekli olan nedir? Dünyada ne tip bir mimarlığı sürdürebiliriz? Önemli sorunları mümkün olan en az altyapı ile nasıl çözebiliriz? Mimari tasarım; karmaşık sorunları en az kaynakla, yaratıcı şekilde çözebilecek stratejik düşünme biçimi haline geldi. Mantıklı düşüncelerle eko-lojik bir gözlemci kullanmak zorundayız.

sürdürülebilir tasarıma katkı sağlayan gelişmeler

Félix Guattari’nin “The Three Ecologies” kitabındaki fikirler çok ilgimi çekiyor. Kitabı ilgi çekici kılan, sosyal ilişkileri ve insan öznelliğini, çevresel kaygılarla birlikte kucaklamak için “ekoloji” tanımını genişletmesi.

Sürdürülebilirliğin sosyal etkileşimlerle ilgisi var ve bir mekanda anlamlı ilişkiler inşa etmek için ortak bir zemin konumunu sürdürmesi gerekiyor. Düşük maliyetli, orta ölçekli, iyi tasarlanmış, farklı katmanlardaki anlamlı müdahaleler sayesinde kentsel akupunktur daha büyük ölçekte bir yenilenme ve gelişme sağlayabilir. Dalgalanma etkisi uzun vadelidir ve ekonomik açıdan itici güç haline gelir.

Sürdürülebilirlik aynı zamanda sağduyuyla da ilgilidir. Çapraz havalandırma ve doğru konumlandırma gibi neredeyse hiçbir maliyeti olmayan ve büyük bir değişiklik yaratabilecek son derece basit şeyler var.

doğa dostu mimarinin geleceği

Öncelikle bazı önemli sorular sormamız gerekiyor. Zaman ve kaynakların sınırlı olduğu bir dünyada, tasarım için kesinlikle acil ve gerekli olan nedir? Dünyada ne tip bir mimarlığı sürdürebiliriz? Önemli sorunları mümkün olan en az altyapı ile nasıl çözebiliriz? Mimari tasarım; karmaşık sorunları en az kaynakla, yaratıcı şekilde çözebilecek stratejik düşünme biçimi haline geldi. Mantıklı düşüncelerle eko-lojik bir gözlemci kullanmak zorundayız. Üzerinde çalıştığım bir diğer fikir ise kentsel ekoton. Biyolojik açıdan ekoton, iki farklı ortam arasında ortaya çıkan gerilimi azaltan geçiş bölgesine denir.

Kentsel ve mimari tasarım açısından ekotonu, kamusal ve özel alanı uyumlu bir şekilde birleştiren, açık alandan kapalı alanlara geçişi yumuşatan ve özellikle farklı ülkeler arasında olsa dahi, yerleşik ve doğal alanların saygılı bir şekilde birlikte bulunmasına izin veren yer olarak anlıyorum.

Ekotonlar esneklik, kapsayıcılık ve fonksiyon çeşitliliği bakımından zengin yerlerdir. Mevcut altyapının geri dönüştürülmesi ve yeniden ifade edilmesi, kentsel bir yarayı ya da düşman sınırını ilgi çekici bir bölgeye dönüştürür.

Kentsel ekotonlar sürdürülebilirlik için çok önemli. Peyzaj, ekoton fikri kullanılarak çerçevelenebilir ve farklı bir şekilde ele alınabilir. Örneğin, yaptığımız bir projede (Rooftop Court), işveren bizden spor sahası üzerine çatı inşa etmemizi istedi ama nihayetinde proje bir sosyal merkez inşasıyla sonuçlandı. Tasarımlarımızda doğanın çeşitliliği ve korunması, güzellik kadar temel bir hak. Estetik tasarım onurlu bir yatırımdır. Bütçe kısıtlarından bağımsız olarak, güzellik, programın özünde olan zarif çözümlerin dürüst kullanımıyla ekonomik hale gelir. Binalar, yeni ekolojiler için altyapılardır.