Aydan Volkan
Kreatif Mimarlık 

Sürdürülebilir mimari konusunda bugüne kadar kaç soruya ve röportaja yanıt verdim, hatırlamıyorum. Sonuçta mimarlık ortamının ve mesleğin sürdürülebilirliği yerine yıllardır yapıların sürdürülebilirliği tartışıldığı için bugünkü duruma geldik. Bence en büyük sorun, sürdürülebilirlik kavramının bizi rahat ve huzurlu bir vakuma çekmesi.

doğa dostu sürdürülebilir mimari

Sürdürülebilirlik, mimaride ne yazık ki bir pazarlama aracı haline geldi. İyi bir yapı zaten yeşil yapı sertifikasyonunun kriterlerini kapsar. Sağduyulu bir mimar; iyi bir mimarlık ürünü tasarlamak için yola çıkar ve sürdürülebilir tasarım bu ürünün doğal sonucudur. Ben sürdürülebilirlik kavramını salt mimarlık üzerinden düşünemiyorum.

Sürdürülebilir bir mimari ancak ekonomi, kültür, üretim, insan hakları, siyaset gibi toplumu etkileyen tüm araçlar sürdürülebilir olduğu zaman anlamlı olur. Mimarlığı bunlardan ayırarak bir bakış açısı oluşturulmasının da mimarlara haksızlık olacağını düşünüyorum; çünkü biz toplumun bir yansımasıyız, diğer her şey mükemmelmiş gibi mimarlığı tek başına salt bir obje, sanat eseri gibi görmek bence yanlış. Bu çerçeveden baktığım zaman sürdürülebilirliğin içinde mimarlığı tek başına bir obje olarak değil, iyi mimarlığın sürdürülebilir bir yaşam içinde yer aldığını düşünenlerdenim.

sürdürülebilir tasarımın önündeki zorluklar

Sürdürülebilir tasarımda herhangi bir mimarın zorluk çekeceğini sanmıyorum. Bu konularda uzman olan çok iyi danışmanlarımız ve malzeme üreticilerimiz var. Ama mimarlık camiası olarak sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz, bu sıkıntıları ve çözümlerini konuşmaktan hep kaçınıyoruz. Mimarlık yayınları ve kurumları, genel problemler yerine ürün odaklı davranıp her şeye görünürlük perspektifinden bakıyor. Her şeyden önemlisi, “sürdürülebilirlik” veya “yeşil bina” gibi kavramları, esas meselelerin üstünü örten masum görünüşlü ama sinsi bir battaniye gibi algılıyorum. Sürdürülebilir mimari konusunda bugüne kadar kaç soruya ve röportaja yanıt verdim, inanın artık hatırlamıyorum. Sonuçta mimarlık ortamının ve mesleğin sürdürülebilirliği yerine yıllardır yapıların sürdürülebilirliği tartışıldığı için bugünkü duruma geldik. Bence en büyük sorun, sürdürülebilirlik kavramının bizi rahat ve huzurlu bir vakuma çekmesi.

Artık mimari tasarım kararlarımız bile bir tartışma konusu olamıyor bu yüzden. Bana göre mimari yayınların da bunda payı büyük, çünkü sürdürülebilirlik ile ilgili sorular neredeyse hazır bir havuzdan çekiliyormuş gibi, spesifik değil. Yayınların spesifik soru hazırlamak için çok daha fazla özen, emek ve zaman harcaması gerekiyor. Ama bu ne yazık ki, internet yüzünden aşırı hızlı görsel bir tüketim ortamına dönüşmüş, ucuz iş gücüne ve düşük bütçelerle çalışmaya alışmış yayıncılıkla mümkün olamıyor bir türlü. O yüzden yapılarımızla ilgili mimari tasarım kararlarımız, karşılaştığımız zorluklar ve ürettiğimiz çözümler değil, yapıların yeşil sertifikası olup olmadığı sorgulanıyor sürekli. Sürdürülebilir tasarım bizi gerçeklikten uzaklaştıran illüzyon bir kavram.

Doğayla barışık mimari bence tehlikeli, illüzyonist kavramlardan biri. Doğayla en barışık mimari hiç inşa edilmemiş olandır.

sürdürülebilir tasarıma katkı sağlayan gelişmeler

Bahsettiğim gibi bu konuda artık tecrübeli pek çok uzman ve üretici var. Bu konular yıllardır işlendiği için teknolojik açıdan eskisine göre çok daha özgürüz. Gelecekte neredeyse sıfır enerjiyle işleyecek yapılar yapılacağına inanıyorum. Ama bu kentlerimizin daha yaşanabilir hale geleceği anlamına gelmiyor. İyi mimari ve kentsel tasarımın, algoritmalarla ve sertifikalarla üretileceğini sanmıyorum. Her zaman gelişmiş sosyal değerlerin, insan emeğinin ve özeninin gerekeceğine inanıyorum. 

doğayla barışık mimarinin geleceği

Doğayla barışık mimari de bence tehlikeli, illüzyonist kavramlardan biri. Doğayla en barışık mimari hiç inşa edilmemiş olandır. 

Daha az yapı yapmamızı sağlayacak siyasal ve sosyal bir ortam ve yapıların daha uzun ömürlü olmasını sağlayacak yeni bir ekonomik değerler sistemi yaratmadan doğayla barışık mimari üretmeye çalışmak bence bir yanılsama. Her katı ağaçlarla dolu, sıfır enerji tüketimli olsa da bir gökdelenin varlığı zaten başlı başına doğaya aykırı.

Doğayla barışık yapı yapılamayacağını kabul edersek belki daha verimli bir şekilde bu konuları tartışabiliriz. En az zararla nasıl yapı tasarlanır? Bu şekilde dillendirmek gerek. Tüketime dayalı, değişim değerinin kullanım değerinden katbekat yüksek olduğu bu ekonomik ve sosyal ortamda doğaya en az zararı veren mimarinin geleceğinin açıkçası pek yakın olduğunu sanmıyorum.