Alexandra Palace

Feilden Clegg Bradley Studios

TİYATRO BİNASI | LONDRA, BİRLEŞİK KRALLIK

© Alexandra Palace

"Halkın sarayı" olarak nitelendirilen Alexandra Palace’ın doğu kanadının yenilenmesi; tarih mekanlarının eşsiz karakterini korurken yeni bir altyapıyla bütünleştirmesiyle çok sevilen bu kültürel simgeye yeni bir yaşam kazandırmış. Seksen yıllık karanlıktan sonra yeniden açılan Alexandra Palace’daki tiyatro, “Londra’nın en eski 'yeni' tiyatrosu” olarak tanımlanıyor.

Feilden Clegg Bradley Studios sunar...

On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Londra’nın gelişen nüfusunun eğlence ve aydınlanma mekanı olarak kabul edilen Alexandra Palace büyük ölçekte spekülatif bir projeydi. Başlangıçta başarılı olan tiyatronun izleyicileri kısa süre içinde azaldı. Ardından mekan, sinema ve Birinci Dünya Savaşı’nda şapel ve hastane olarak hizmet verdi. 1936 yılından itibaren BBC’nin sarayın doğu kanadına yerleşmesi ve kurulan stüdyodan dünyanın ilk düzenli televizyon yayınının başlamasıyla yapı; tiyatro, sahne donanımı deposu ve dekor atölyesi haline geldi. Nihayet, 30 yıl boyunca mekan terk edilmiş halde kaldı ve neredeyse unutuldu.

Tiyatroyu yeniden hayata döndürmek için bazı geniş kapsamlı değişiklikler gerekliydi, ama en önemlisi, bu mekanı eşsiz kılan ve iyi niyetli bir onarımın yok edebileceği kırılgan bir nitelik olan anımsatıcı ve katmanlı karakterinin korunmasıydı.

Bu hareketli tarih – onlarca yıllık değişim, hasar ve yavaş bozulmanın örttüğü kısa süreli ihtişam – binanın yüzeylerinde ve dokusunda okunabiliyor. Bütün bunlar bu mekanın atmosfer, karakter ve öyküsünün ayrılmaz bir parçası. Adeta geçmişin somut hali. Tiyatroyu yeniden hayata döndürmek için bazı geniş kapsamlı değişiklikler gerekliydi, ama en önemlisi, bu mekanı eşsiz kılan ve iyi niyetli bir onarımın yok edebileceği kırılgan bir nitelik olan anımsatıcı ve katmanlı karakterinin korunmasıydı.

Bu hacimli mekanın üstündeki tavan yapısı, modern yapımlar için gereken aydınlatma, sahne ve ses donanımlarını taşıyacak 64 bağlantı noktalı bir ağı destekleyecek şekilde yeniden tasarlandı.

Neredeyse görünmeyen, çok sayıda mühendislik çalışması yapıldı. Tiyatronun eğimli zemini; yeni, düz bir zeminle değiştirildi. Bu, Viktorya Dönemi tasarımcılarınca asla düşünülmemiş olan çağdaş formatlardaki performansların sahneden izleyici bölümüne çekilmesine imkan veriyor. Orijinal ahşap paneller dikkatle numaralandı, kaldırıldı ve yeniden yerleştirildi. Yuvarlak balkonun hemen üstüne daha dik eğimli, tamamen yeni bir balkon yerleştirildi; böylece izleyici bölümünün ortasına doğru görüş çizgisi iyileştirildi. Sonuç, bu kadar büyük bir mekân için şaşırtıcı derecede bir mahremiyet duygusu oldu.

Bu hacimli mekanın üstündeki tavan yapısı, modern yapımlar için gereken aydınlatma, sahne ve ses donanımlarını taşıyacak 64 bağlantı noktalı bir ağı destekleyecek şekilde yeniden tasarlandı. Ancak bu kapsamlı işler özenli bir alçı tavanla örtüldü. Çok kırılgan bir durumda bulunan tavan korunarak birleştirildi ama kayıp veya hasarlı parçaların olduğu yerler restore edilmedi. Diğer tarihi parçalar gibi tavan da tiyatronun zenginlik, çürüme ve yeniden doğuşunu anlatan bir eser olarak “bulunduğu şekilde” işlendi ve sunuldu.

Çok kırılgan bir durumda bulunan tavan korunarak birleştirildi ama kayıp veya hasarlı parçaların olduğu yerler restore edilmedi. Diğer tarihi parçalar gibi tavan da tiyatronun zenginlik, çürüme ve yeniden doğuşunu anlatan bir eser olarak “bulunduğu şekilde” işlendi ve sunuldu.

Viktorya Dönemi demir yolu mühendisliğini anımsatan ölçek ve karakterdeki kubbeli ve camla kaplı doğu avlusu, tiyatronun son derece cömert bir fuaye alanı olarak hayata döndürüldü ki burası gündüzleri Alexandra Palace’ın kamusal yüzü olarak hizmet veriyor. Parkın uzantısı gibi görünen, bir kahve için durmak ve sarayın olağanüstü tarihini oluşturan olayları ve kişileri öğrenmek için herkese açık, davetkar bir yer. Buradaki çarpıcı bir ilave, Art + Believe sanatçıları tarafından boyanmış 1.000 metrekarelik bir grafik enstalasyon olan yeni yer döşemesi oldu.

Bir başka nokta projenin, ne zaman durulması gerektiği ve binanın kendi duruşunu sergilemesine izin verilmesiyle ilgili bir kısıtlar uygulaması olmasıydı. Bu, restorasyon (yenileme) yerine konsolidasyon (sağlamlaştırma) yaklaşımı yani “durdurulmuş çürüme” olarak tanımlandı. Mekanların, olduğu şekilde işlem görmesi esnasında, bozulma süreçleri ele alındı, güvensiz veya uygun şekilde onarılamayacak unsurlar çıkarıldı, eklenenler de açıkça çağdaş unsurlar oldu. 

Bu eklenenler, Viktorya Dönemi sarayının büyük ölçeği ve temsil ettiği tutkunun ışığında belirlendi, dolayısıyla onları “yeni” olarak tanımlayan ölçek ve malzemeyle sınırları çizildi. Bu aynı zamanda yalnızca daha önceki birçoklarına eklenen bir katman, Alexandra Palace’ın tarihinde bir başka bölüm.