Jean François MILOU
studioMilou

yeniden kullanım

Yaşam alanlarımızın güzelliği neredeyse hayatımızın her alanını etkiliyor. Ancak arazi, şehir plancıları ve geliştiriciler tarafından değer denklemi içinde anlam olarak değil, metrekare cinsinden satılan bir meta olarak daha sık kabul edilir. Şehir planlaması yapılırken kentsel ve doğal çevrelerimizin arazileri ve binaları bir kenara bırakılır, miras veya doğal koruma alanları olarak sınıflandırılır. İdeal olarak, en şahsi alanlar da dahil olmak üzere tüm kamusal alanların doğal miras değerine sahip olduğu düşünülmeli. Tabii ki, tüm alanlar bu şekilde “sınıflandırılamaz”, ancak doğuştan gelen insani değerlere, arazi ve binalara olan bağlılığımıza daha birleşik bir yaklaşım benimsemek için düşünme biçimimizde kolektif bir değişime ihtiyacımız var. Ortak çevresel kaygıların da eklenmesiyle daha da önem kazanan mevcut mekânları ve binaları, özellikle daha yoğun kentsel bağlamlarda dönüştürmek, geçmişe olan bağlılıklarımıza saygı duymanın ve onları bugüne, geleceğe taşımanın bir yolu.

Yeniden kullanım projelerini, tarih katmanları ve eklentileriyle şehirlerimizin karmaşık dokusunun yanı sıra, sürekli ilgi ve dikkatlice entegre edilmiş yeniliklerle geçmişi geleceğe taşıyan dönüşüm sonucu ortaya çıkan daha karmaşık ihtiyaçlarını biz mimarların memnuniyetle karşıladığı fırsatlar olarak görüyorum.

Yeniden kullanım projelerini, tarih katmanları ve eklentileriyle şehirlerimizin karmaşık dokusunun yanı sıra, sürekli ilgi ve dikkatlice entegre edilmiş yeniliklerle geçmişi geleceğe taşıyan dönüşüm sonucu ortaya çıkan daha karmaşık ihtiyaçlarını biz mimarların memnuniyetle karşıladığı fırsatlar olarak görüyorum. studioMilou için mevcut bir binanın uyarlanmaya karar verilmesi, zorlu bir süreç olan karmaşık tasarım sorunlarına zarif çözümler tanımlama olanağı anlamına gelir. Örneğin, Paris’teki “Carreau du Temple” projesi, 19. yüzyıl çelik ve cam geleneğinin nadir ve güzel metalik mimarisinin nasıl kurtarılabileceğini ve çağdaş şehir hayatında nasıl anlamlı ve işlevsel hale getirilebileceğini gösteriyor. Bu tarih yorgunu kapalı pazar yerini, temel yapılarını ve malzemelerini koruyarak yenilerken bazı yönlerinden vazgeçmek gibi zor kararlar da aldık. Projenin karmaşıklığı, binanın “ruhunun” korunmasında yatıyordu ve doğuştan gelen bu karakteri korumayı başardık. Bunu yapabilmek için bölgede yaşayanların görüş ve endişelerini projenin tüm yönleriyle dikkate aldık, Fransa’nın önde gelen zanaatkarlarından bazılarıyla çalıştık ve binayı sansasyonel hale getirmekten kaçındık. Strüktürü hafiflettik ve iç mekana daha fazla ışık getirdik. Halka açık kültürel ve sportif tesisler, genel yapıyı değiştirmeden ve çok sevilen dış mekanın miras dokusuna zarar vermeden inşa edildi. Renk paletimiz ve malzeme seçimimiz, geçmişin yeni ve çağdaş işlevlerle kusursuz entegrasyonuna izin verdi. Bugün bu yapı; spor, kültür, sergiler, defileler ve tiyatro da dahil olmak üzere çeşitli etkinlikler için kentin en çok talep gören mekanlarından biri.

Mevcut bir binanın uyarlanmaya karar verilmesi, zorlu bir süreç olan karmaşık tasarım sorunlarına zarif çözümler tanımlama olanağı anlamına gelir.

başarılı bir projenin ana bileşenleri ve ilkeleri

studioMilou için bunu özetlemem gerekirse binanın doğuştan gelen karakterine saygı duymak ve her şeyden önce bölgede yaşayanların mekana bağlılığını ve yapının tarihi, kentsel veya diğer bağlamlarını öğrenmek diyebilirim. Mevcut bir bina için herhangi bir tasarıma başlamadan önce, alanın çevresinde ve yakınında yürürken, gözlemleyerek, hissederek ve araştırırken çok zaman harcarım. Genellikle, fikir aniden ortaya çıkar ve çözüm basit, anlaşılır olduğunda doğru fikir olduğunu bilirim. Singapur Ulusal Galerisi için kolonyal döneme ait iki büyük idari binayı, çağdaş görsel sanatlar müzesi oluşturmak için birleştirmenin zorlukları muazzamdı. Yüksek Mahkeme eski binası ve Belediye eski binası… Her ikisi de anıtsal ve zorlu yapılardı. Yeni işlevleri eskisinden oldukça farklı olacaktı ve işverenimiz minimal düzeyde müdahaleler istedi. Uzun bir düşünce evresi sonunda ortaya çıkan, iki binayı yukarıda çatı hizalarından bir örtüyle, aşağıdan ise geniş bir giriş katıyla birleştirme fikri, yapıları büyük ölçüde özgün haliyle bırakan bir çözüm sundu.

Başarılı bir uyarlama projesinden sonra, kullanıcılar bu projelerin yarattığı güven verici süreklilik ve istikrar hissi nedeniyle mekana tekrar tekrar dönme eğiliminde olur. Bu tür projelerin bir dereceye kadar, özümseme kapasitemizi aşarak dörtnala ilerleyen değişim ve kentsel gelişim hızıyla kent sakinleri arasında uzlaşı sağlanmasında kilit bir rol oynadığını söyleyebiliriz. Pek çok kimse modern kentlerin sağladığı olanakların keyfini çıkarsa bile, kayıp hissi her zaman vardır. Bu durumu Paris’teki “Carreau du Temple” ve Singapur’daki Ulusal Galeri için yapılan anketlerin sonuçlarında gözlemledik. Araştırmalarda, bu ikonik binaların korunması ve geçmişlerine saygı gösterilerek yeniden kullanılması sonucu toplumda oluşan büyük rahatlamayı gördük.

Mevcut bir bina için herhangi bir tasarıma başlamadan önce, alanın çevresinde ve yakınında yürürken, gözlemleyerek, hissederek ve araştırırken çok zaman harcarım. Genellikle, fikir aniden ortaya çıkar ve çözüm basit, anlaşılır olduğunda doğru fikir olduğunu bilirim.

zorluklar ve tasarım yaklaşımı

Yeniden işlevlendirme projeleri doğası gereği diğer projelerden çok farklı değildir. Yukarıda değindiğim şekilde sadece biraz daha karmaşıklar. Bir ölçüde her proje bir şeyin uyarlaması olarak görülebilir, bu bir arazi ya da insanların bildiği, anılarında olan bir mekan olabilir. Boş bir toprak parçası bile milyonlarca yıllık yaşamın ve evrimin, bazısı ölüm nedeniyle unutulmuş kalanları zamanla günümüze ulaşan anlam katmanlarının koruyucusudur. Herhangi bir proje, hatta yeni bir gökdelen, ortak coğrafyamızın bir kısmının uyarlanabilir şekilde yeniden kullanımı olarak görülebilir. Nihayetinde bu katmanları kabul etmek, alanı ve projenin karmaşıklığını kucaklamak tasarımcıya bağlıdır. Uyarlanabilir yeniden kullanım projesinde, mekanın güçlü yönlerini, değerlerini, güzelliklerini belirlemek ve onları tasarım aracılığıyla saygılı ve ilham verici bir şekilde ortaya çıkarmak önemlidir.

Saint-Etienne’de, şehrin sanayi bölgesindeki harap bir 20. yüzyıl fabrikasıyla çalışmamız istendi. İlk bakışta, herhangi belirgin bir özellik veya karaktere sahip görünmüyordu. Ancak alanda ve şehirde vakit geçirdikçe, bu büyük endüstriyel ve doğal peyzajı, tiyatroseverleri ve öğrencileri çekebilecek dramatik sanat okuluna dönüştürmenin yollarını aradık. Pek çok projemizde olduğu gibi öğrencilerin ve halkın yapıyı sahiplendiğini görmekten memnuniyet duyduk, temel özellikleri ve yapıları koruyup onları bir başlangıç noktası olarak kabul ederek çalıştık. Bu endüstriyel mimari, okulun günlük yaşamının hareketliliğini aşılayarak projeye benzersiz ve birleşik bir karakter kazandıran “Comedie Saint-Etienne” ile yeniden doğdu.

yeniden kullanım projelerinin sosyal ve kültürel önemi

İnsanlar, toplumlar ve kültürler arzu edilen değişiklikler bağlamında olsa bile tarihi alanların ve sürekliliğin önemini anlıyorlar. Tarihi alanların ve binaların yok olmasına mal olan hızlı bir değişim ve kentsel gelişim yaşayan neredeyse tüm şehirler ve toplumlar bir çeşit pişmanlık ifade etmiştir. İleriye bakmalıyız ve geçmişe doğru sürekli göz atmalıyız. Hayat oldukça karmaşık, neden bunu yaşam alanlarımıza yansıtmayalım? Yıkma yaklaşımını benimsemek oldukça kolay ancak, toplumların refah ve gururuna elverişli ortamlar ya da küçük bir çocuğu çok yönlü bir eğitime yönlendirecek mekanları nadiren yaratır. Neticede, inşaat endüstrisi tarafından sağlanan basitleştirilmiş çözümler ve “master plan kültürü” konusunda hepimizin şüpheleri olduğunu hissediyorum. Başarılı yeniden kullanım projeleri güven vericidir ve mevcut ortamlar yeni gelişmelere entegre edildiğinde insanlar genellikle memnun olur.