Hedy Lamarr

Bilimi ve Dünyayı Değiştiren 52 Kadın

Mühendisler haberleşme sorunu üzerine on yıllardır kafa yoruyorlardı ancak düşmanın müdahil olamayacağı bir çözümü henüz keşfedememişlerdi. Radyo; denizaltı ve torpido arasında bağlantı kurabilse de bu teknolojinin bilgileri kontrolsüzce paylaşmak gibi bir sorunu vardı. İstasyon oluşturulduğunda, düşmanlar sinyali bozabilir, boğabilir veya dinleyebilirlerdi. Hat gereğinden fazla herkese açıktı. Askerlere lazım olan şey, silahlara düşmanın talimatları duymasını engelleyerek sinyal yollamaktı. 1898’de ABD Donanması’ndan bir mühendis sinyal boğmayı önleyen bir teknik geliştirmişti fakat bulduğu çözüm (gitgide daha yüksek frekanslarla sinyal iletme) çok uzun erimli değildi, çünkü arazi yükseldikçe karşıt güçler daha güçlü sinyallerle avantaj sağlamaktaydı. Ancak Lamarr’ın güvenli ve net bir bağlantı sağlamak için farklı bir fikri vardı. Tek bir frekans belirlemek haberleşmeyi riske attığı için aklında, hem göndericinin hem de alıcının belli bir planı takip ederek frekans değiştirmesiyle, dinlemeye çalışanların engellendiği koordineli bir çaba vardı. Fikir iki piyanonun birlikte çalınmasına benziyordu.

Fikri geliştirmesinde kendisine yardımcı olan kişi, Lamarr’ın dostu George Antheil’di. Antheil deneysel çalışmalarına kaynak yaratmak için film müzikleri işiyle uğraşan bir besteciydi. 1926’da Paris’te bestelediği Le Ballet Mécanique parçasıyla meşhur olmuştu. Neticede parçaları çalanlar hep insanlar olsa da eser otomatik piyanolarla senkronize halde çalınmak için hazırlanmıştı. Kendisi de hünerli bir piyanist olan Lamarr, kimi zaman eğlencesine Antheil’le birlikte çalardı. İkili tuşların üzerinde adeta kovalamaca oynardı. Biri bir ezgi tutturur, diğeri de şarkıyı yakalayıp onunla çalmaya çalışırdı. Lamarr’ın oğluna göre senkronize müzikle yapılan bu anlatım, mucide Mihver güçlerini zekâsıyla alt edecek fikri vermişti. Makineleri nasıl senkronize edeceği üzerine halihazırda epey kafa yormuş ve bir dönem ABD cephane müfettişi olarak çalışmış Antheil, fikrini hayata geçirmesi için Lamarr’a yardımcı olabilecek mükemmel bir ortaktı.

Akşamları telefonda geçen saatler boyunca veya Lamarr’ın oturma odasındaki halının üzerine yayılmış kibritler ve diğer biblolarla birlikte, ikili frekans atlayan icatlarının temellerini belirlediler. Haziran 1941’de patent başvurusunda bulundular.

Bununla para kazanmaktan çok savaşı düşünen Lamarr ve Antheil, iddialı planlarını Ulusal Mucitler Kurulu’nun incelemesi için Washington DC’ye de göndermişlerdi. Olumlu yanıt gecikmeden geldi. New York Times’ta çıkan özel bir haberde, kurul planı onayladığını sızdırdı. Makale şöyle başlıyordu: “Ekranların yıldızı Hedy Lamarr bugün yeni rolü mucitliğe soyundu. Keşfi ulusal savunma için öyle hayati bir değere sahip ki devlet yetkilileri detayların yayınlanmasına dahi izin vermiyor.”11 Fikrin gizlilik derecesi kuruldaki mühendislerce “koyu kırmızı” şeklinde sınıflandırılmıştı.

Pearl Harbor’ın bombalanması projenin algısını değiştirdi. Trajediyle birlikte, ABD’nin mevcut torpidolarıyla ilgili feci duruma dair bir dolu şey açığa çıkmıştı. Bu noktada donanma, başka bir sistemi denemek için ne uygun bant aralığına ne de gerekli ilgiye sahip olduklarına kanaat getirmişti. Lamarr ve Antheil patenti almış fakat devletle sözleşme yapma şansını kaybetmişlerdi. Lamarr’ın patenti uygun biçimde sınıflandırıldı ve dosyalanıp kaldırıldı. Mucitlerinin bunu hayata geçirme şansı, devlete ait bir dolabın tozlu köşelerine atılmıştı.

Fikrin, yeni bir frekans atlamalı iletişim tekniği biçimini alarak (daha sonra yayılmış frekans spektrumu denecekti) yeniden su yüzüne çıkması yirmi yıldan önce olmadı. Bu aşamada bile kamuoyuna duyurulması 1976’ya yani Lamarr’ın patenti almasından otuz beş yıl sonrasına dek gerçekleşmedi.

Sonrasında teknolojinin füze ve torpidoların dışında daha geniş bir kullanım alanına sahip olduğu görüldü. Lamarr’ın fikri, aralarında kablosuz yazarkasaların, barkod okuyucuların ve alarm sistemlerinin de bulunduğu sayısız teknolojinin önünü açtı. Meslek hayatına uzun süre meşhur bir oyuncu olarak devam etmiş olsa da Lamarr nihayet 1997’de hak ettiği kabule Electronic Frontier Vakfı’nın Öncülük Ödülü’yle kavuştu. Verdiği yanıt şöyleydi: “Zamanı gelmişti.”

KÜY Hakkında

KÜY kitapları; radikal demokrasi yaklaşımını, çağdaş sanat dünyasının sorunlarını, mülkiyetsiz yapıp yapamayacağımızı, hayvanlarla insanların ortaklaşa yaşadığı bir toplumun temel ilkelerini, uygarlık dediğimiz şey yıkılırsa sıfırdan nasıl başlayabileceğimizi, küresel ısınmanın arz dengesini, toplumsal adaletin nasıl kurulması gerektiğini, genç olma takıntımızın sonuçlarını, acının tarihini, insanlığı nasıl bir genetik geleceğin beklediğini sorguluyor. Her yıl artan başlık sayısıyla KÜY, hem akademik yayıncılığın, hem de entelektüel dünyamızın boşluklarını en etkili şekilde doldurmaya çalışıyor.

KÜY kitaplarının satışlarından elde edilen gelir, Koç Üniversitesi öğrencilerine burs vermekte kullanılıyor.