
Peyzajın diğer tasarım disiplinlerinden en önemli ve belki en değerli farkı, mimaride sadece cansız malzemelerle bir eser yaratılırken, peyzaj projelerinde cansız malzemelerin yanı sıra yaşayan, doğal bitkilerle mekan yaratabilmenin ve zamanı kurmanın olağanüstü ayrıcalığı.
karşılaştırma: mimari, peyzaj
“Kamu”, “kamusal alan” içeriği bazen belirsizleşen, çoğu zaman karışan oldukça geniş tartışma alanı olan bir kavram. Peyzaj mimarlığı ve mimarlık da öyle… Bazen birbiri ile karışan veya birbiri yerine kullanılabilen iki farklı uzmanlık… Bu sebeple, her iki meslek uygulamasını kamusallık üzerinden açıklamak daha anlamlı olabilir.
Her ne kadar “devlet”e eş bir kavram olmasa da “kamu” kelimesi, bazen devlete yakın bir anlamda kullanılır. Ancak ülkemizde kamu teriminin karşılık geldiği anlam Osmanlıcadan bugüne “hep, bütün, cümle, herkes” ve “bütün insanlar, bütün halk” olarak yer almaktadır ve “herkese ait, herkesle ilgili” anlamındadır. Bu bağlamdan yola çıkıldığında da kentlerdeki kamusal alanları en yalın haliyle; herkesin, tüm kentlilerin erişebildiği, tüm kentlilerin kullanımına sunulan ve ortak bir sosyal hayatın oluşmasına temel hazırlayan, sanatın her boyutunun kentle buluşmasını sağlayan, bir kenti kent yapan ve yaşatan en önemli kentsel mekanlar olarak tanımlayabiliriz.
Peyzaj odaklı kamusal alan ise; kentin sahip olduğu tüm açık alanlardaki sosyal, ekonomik, kültürel ve mekansal çeşitliliği tarifler. Kişilerin kentteki varlığı ve kentin bireydeki anlamı, kamusal alanda gerçekleşen aktiviteler ile doğrudan ilişkilenir. Bu ilişki, kentte paylaşılan ortak alanları, sosyal hayatı ve etkinlikleri gerek fiziksel gerekse sosyal ve sanatsal açıdan destekleyen programların gelişmesini sağlar.
Her iki tasarım disiplini de şehirleri bütün kılan, içinde yaşayanların farklı hayatlarını, birbirleri ile ilişkisini ve bu sosyal yapının kent mekanına yansımasını, yani kenti oluşturan temel değerleri teşkil eder. Bu nitelikler kentlerin kendilerine ait kimliklerini ortaya çıkarırken, peyzaj ve mimari projeler “o yerin ruhunu” bazen birlikte bazen de ayrı ayrı dillerde tasvir eder ve hizmeti mutlak “o yerin kullanıcısına, o kentin belleğine” verir. Her iki disiplin de “mekan” oluşumuna hizmet eder.
Peyzaj odaklı projede çoklu bileşenin bir yönetimi ve mekansal organizasyonu bulunurken, kentsel odaklı kamusal alanın projelendirilmesinde, arazi kullanım desen analizi ile ortaya konulan gereksinimlere göre belirlenen ve alan kullanım biçimi ile şekillenen binaların tasarımının yapıldığı tekil odaklı bir çalışma ortaya çıkar.
peyzajla bütün kamusal alan
Bu durum aslında proje alanının niteliği, yeri ve sahip olduğu değerleri ile yakından bağlantılı. Örneğin; bir anı mekanının tasarımı ile bir kent parkının tasarımı veya bir sağlık ya da eğitim kampüsünün tasarımı ile kültürel miras alanlarının tasarımı; tarihi ve dini ritüellerin bulunduğu alanlar arasında kullanıcıların paylaşımcı ve içinde bulunmaktan keyif alacakları işlevler ve bu işlevlere yüklenecek olan motifler, renkler, malzemeler birbirinden çok farklı. Sadece bir park üzerinden baktığımızda ise bu park alanının bulunduğu coğrafya, iklim, kentin dokusu ve biçimi peyzajla bütünleşen bir kamusal alan tasarımında etkili unsurlar.
İçinde bulunduğu fiziksel, kültürel ve tarihsel değerlerinin yanı sıra; “o yerin” sahip olduğu demografik yapı, kullanıcı profili, yaş grupları ve eğilimleri, toplumsal ve sosyal olarak gereksinimleri dikkat edeceğimiz parametrelerin başında gelir. Örneğin; bir mahalle parkında yakın çevrede spor amaçlı bir alan olup olmadığı, kent ölçeğinde bir park ise o kentin ekolojik eşiklerinde bulunup bulunmadığı ya da peyzajın adım izleri dediğimiz kentsel açık alanların yer aldığı koridorda bulunup bulunmadığı bizim için önceliklidir. Daha sonrasında kullanıcıların; dinlenme, eğlenme ve çeşitli sosyo-kültürel aktivitelerinin tipolojilerini belirleriz. Peyzajın diğer tasarım disiplinlerinden en önemli ve belki en değerli farkı, mimaride sadece cansız malzemelerle bir eser yaratılırken, peyzaj projelerinde cansız malzemelerin yanı sıra yaşayan, doğal bitkilerle mekan yaratabilmenin ve zamanı kurmanın olağanüstü ayrıcalığı.
Mekan tasarımını biçime dair görsel bir dil oluşturma eylemi olarak tarif edebiliriz. Tasarım; biçim, strüktür, toplum, kültür unsurlarının etkileşimine dayalı bir eylemdir.
kullanıcı odaklı kamusal alan
“İnsanları bir araya getirirken aynı zamanda onların geniş alanları kullanmasının sağlanması” ifadesi, aslında kentsel tasarım projelerimizin ana dilini oluşturuyor. Alanların niteliği farklı olabilir ancak dili aynıdır. Mekan tasarımını biçime dair görsel bir dil oluşturma eylemi olarak tarif edebiliriz. Tasarım; biçim, strüktür, toplum, kültür unsurlarının etkileşimine dayalı bir eylemdir.
Sosyal bağlam, gündelik yaşam içinde mekanın kentliler tarafından nasıl kullanıldığının veya kullanılmadığının analizini ve insan aktivitelerinin şekillendirdiği mekan algısını içerirken; kentsel bağlam, var olan kentsel mekanlar / boşluklar / kentsel servis alanları / altyapı elemanlarına ilişkin irdelemeleri araştırmalarına girdi olarak sağlar. Bu iki bağlamın ele alındığı bir mekan tasarımı yaklaşımı, tasarımın biçim üretimi eyleminin ötesine geçerek bir kamusallık kavramı taşıdığı anlayışında temellenir. Biz bu anlayış çerçevesinde kent – peyzaj – tasarım ilişkisine odaklanan bir bakış açısı geliştirmeyi amaçlıyoruz.
Her kamusal alanda; “o yerin” aidiyet bağları, varlık değerlerinin geleceğe taşınmasındaki tartışmasızlığının yanı sıra çağdaş ve teknolojik gelişim ve değişimleri de içinde barındıracak “imkan sunucu” tavrını yerinde, kararında ve taşıma kapasitesi ölçeğinde tasarlamayı hedefliyoruz.
Mekanın (park, kampüs, kent odağı, kültürel, arkeolojik, sulak alan vb.) analizlerini tekniğine uygun ve kentin verilerinin iyi sentezlendiği bir program yapabilirseniz eğer, o proje alanı için alınacak plan kararlarla gelişen tasarımınız, hangi işlevlerin, ne oranda ve hangi taşıma kapasitesine uygun olduğunun tüm izlerini size verir. Bundan sonra yapılacak tek şey mekanın kurgusunu, biçimini ve tasarımınızın üretim niteliğini ortaya koymak olacaktır. Tasarlanan her alanda, hizmet ettiği profil ne olursa olsun, kullanıcı için “bir arada olmak” ya da “tek başına” olmak duygusunu yaşayacağı mutlak ve dengeli bir alan tasarlanmıştır artık.
Her kamusal alanda; “o yerin” aidiyet bağları, varlık değerlerinin geleceğe taşınmasındaki tartışmasızlığının yanı sıra çağdaş ve teknolojik gelişim ve değişimleri de içinde barındıracak “imkan sunucu” tavrını yerinde, kararında ve taşıma kapasitesi ölçeğinde tasarlamayı hedefliyoruz.
projeler: benzerlikler, farklılıklar
Peyzaj “alan” ya da “yer”, “doğal boşluk” ya da “doğal çevre” demektir. Yani coğrafyanın ta kendisi. Tasarladığımız ve uygulamaları yapılan tüm projelerimizde doğal faktörlerin etkileşimi ve faaliyeti sonucunda veya insanların etkileşimi ile oluşan peyzajın yönetimi, organizasyonu ve gelişen teknoloji ile birlikte çılgınca kentleşen yaşamlarımızda gerçekleşen veya ileride gerçekleşecek olan olumsuzluklara karşı fiziki ve toplumsal önlemleri alabilmek üzerine konsantre olmamız gerekiyor. Bu yaklaşım aslında bir zorunluluk.
Mesleğimin var oluşu da bu gerçek üzerine. Bu sebeple; önce kamuda daha sonra akademide var olan biri ve On Tasarım firmasının kurucusu olarak bugüne kadar peyzaj ile bütünleşen proje alanlarında benzer ve farklılaşan özellikleri, projelendirilecek alanın nitelikleri arasındaki “benzerlikler ve farklılıklar” olarak açıklayabilirim.
kent meydanı
Ülkemizde son yıllarda kentleşme oranı %97’ye kadar dayandı. Böylesi bir kente göç, yoğun nüfus ve toplumsal dönüşüm oranını kentsel tasarımcı olarak değerlendirdiğimde kent meydanlarının rolünü daha çok önemsiyorum.
Özellikle değişimleri büyüme yönünde olan ve nüfusu karmaşık hale dönüşen, çok kültürlü ve çok katmanlı yapılara sahip kentlerde günlük yaşamı biçimlendiren sosyal mekânlar daha da önem kazanıyor. Kentin kamusal alanları içerisinde yer alan
“meydan” kavramını günümüzde işaret edilen sorunlara bağlı olarak, kentsel tasarımın sosyoloji ile kesiştiği sınırda, insanlara yüz yüze sosyalleşme imkanı veren, potansiyeli olan ve toplumsal yabancılaşmayı çözümleyici bir mekân olarak görüyorum.
Birçok değişik bölge ve kültürde olan kentlerimizin merkezkaç kuvvetini oluşturan meydanlarını tasarlarken; kentin doğal ve kültürel bellek dokusuna saygılı, topoğrafya ve peyzajının konturlarına dikkatle dokunan, sanat ve kamusal mekân
organizasyonunun seçkin örneklemelerinin sunulacağı bir tasarım kurgusu olmasına dikkat ediyoruz.
Meydan projelerinde, kamusal alanda kullanılacak malzeme ve konstrüksiyon sistemlerinin kentsel mekan ve kurguyla uyumlu olmasına özen gösterirken; bu kriterler ışığında iklimsel, işitsel ve görsel konfor, mimari ürün ilişkisi, sosyal, ekonomik, kültürel niteliklerin ve fiziksel çevre – yerleşme dokusu ilişkilerinin
belirlendiği projeler üretilmesini amaçlayıp bu noktalara dikkat ediyoruz.
Meydan ve yakın çevresine yönelik yeni açılımlar sergileyecek ve çeşitli sosyal etkinlikler ile kültür, dinlence, eğlence kullanımların yer alacağı bir rekreasyon alanı yaratılmasının yanı sıra teknik, estetik, rekreatif ve bilimsel, çok yönlü amaçları kapsayan, bu konuda çağdaş düzenleme ilkeleri ve uygulamaları hedefleyen ve yorumlayan özgün mekanların oluşturulmasını da önemsiyoruz.
Bu bağlamda peyzajın ve mimarinin tutumu ve dili önemlidir. Proje kapsamında peyzajın tüm katmanlarının karakterine zarar vermeyecek plan kararları ile hassas dokunuşlarda bulunulur; mimari doku ile entegre yaya yolları ve kent balkonları ile
seyir teraslarıyla gün boyu oturma, dinlenme, seyir imkanları oluşturulur; yeme – içme üniteleri, gerekli olduğu hallerde diğer mimari çözümlemeler tasarlanır ve meydan ile kent bütünü veya çevresi arasında yaya ve taşıt ulaşımında; işlevsel, mekansal, vb. bütünlük ve süreklilik sağlanmasına dikkat edilir.