chicago
Mark P. SEXTON

Krueck + Sexton Architects

© Sam Fentress

Şikago, bünyesinde bulunan fabrikaların sayısı nedeniyle buraya taşınan ulusal ve uluslararası yerleşimcilerin, kentin yerlileriyle karışması sayesinde dünyanın en sıra dışı şehirlerinden biri.

Kentsel doku

Bir mimar olarak şehri; insanlar ve kent dokusunun, inşa edilmiş veya edilmemiş bileşenlerinin bir araya gelmesi olarak düşünüyorum – kent sakinlerinin fiziksel dışa vurumu. Kentsel doku; altyapı ve sokakların, binaların, peyzajın, açık alanların, parkların ve boş alanların asimilasyonu (özümsenmesi) denebilir.

Kent, insan kitleleri hareket ettikçe anbean, saat başı değişir. Şehir yalnızca sakinlerinden oluşmaz; çalışanlar, eğlenenler ve gelip geçenler de kente dahildir.

Şikago, bünyesinde bulunan fabrikaların sayısı nedeniyle buraya taşınan ulusal ve uluslararası yerleşimcilerin, kentin yerlileriyle karışması sayesinde dünyanın en sıra dışı şehirlerinden biri. Şikago’nun merkezi konumu, demir yolu merkezi ve Michigan Gölü’ne ve Mississippi Nehri’ne kolay erişimi üreticilerin her zaman ilgisini çekti ve gelişmiş ulaşım altyapısıyla bu kent, ziyaret edenlere ve içinde yaşayanlara kolaylıklar sunan bir yer haline geldi.

Kent karakteristiği

Şikago’da doğup büyümüş bir mimar olarak, bu kentin farklılık ve çeşitlilik gösteren nüfus yapısı geçmişinin onun en eşsiz özelliği olduğunu düşünüyorum. Her mahalle, oraya yerleşmiş insanların kökenleriyle karakter kazanıyor; İtalyan, Çin, Koreli, İrlandalı ve diğer pek çokları… Bu farklı topluluklar benzer kökenlere sahip diğer topluluklarla mahalleler kurdu. Bu çeşitlilik Şikago’yu özel kılarken aynı zamanda onu ırkçılık konusunda zorlu bir yer haline getirdi. Irk ayrımcılığı bugün Şikago’nun en büyük sorunu ve bu durum sonucunda kentin bazı bölgeleri gelişirken, bazı bölgeler geri kalıyor.

Şikago’nun en önemli iki özelliği, Michigan Gölü kıyılarındaki konumu ve merkezi iş bölgesinden geçen Şikago Nehri. 28 mil (45 km) uzunluğundaki kıyı kenarı, halka açık kesintisiz bir park ve 18 millik (yaklaşık 30 km) yürüyüş ve bisiklet yoluna sahip. Ben hevesli bir motorcuyum ve bu parkur; yerel bitkilerin ve manzaranın, gölün ve plajın ve Şikago’nun silüetinin nefes kesen panoramik manzarasının keyfini çıkararak seyahat etmek için bana açık ve doğal bir alan sunuyor. Binaların bu kıymetli alanı işgal etmeleri yasak. Suya erişim ve göl kenarındaki tüm manzaralar bu nedenle herkese açık. Tamamen imalat ve ticari ulaşım için yüzlerce yıldır kullanılan Şikago Nehri, son zamanlarda temizlendi. Kentsel çevre düzenlemesi ile nehir kıyısının güney tarafı halka açık bir eğlence alanına dönüştürüldü. River Walk ise nehir boyunca, her iki yakayı etkileyen efsanevi modern gökdelenler için çerçeve görevi gören kuvvetli demir köprülerden oluşan görsel deneyim sunuyor.

Izgara planı önemli bir diğer önemli özellik çünkü düzen ve öngörülebilirliğin sağlamasının yanı sıra kişinin kendisini şehrin herhangi bir yerinde konumlandırabilmesine (yön duygusuna) izin veriyor. Dar sokaklar, ızgara sisteminin bir parçası olarak şehir bloğunu ikiye bölerken, teslimatlar ve çöplerin kaldırılması gibi eylemlerin gizli ve ikincil bir sokak şebekesinde gerçekleştirilmesine olanak tanıyor. Bu, önemsiz gibi gözüküyor ancak diğer Amerikan kentleriyle karşılaştırıldığında Şikago bu özelliği nedeniyle oldukça temiz.

Mimari mirası korumak

Kentsel dokumuzun korunmasında en büyük güvence Michigan Gölü ve Şikago Göl Kıyısı Yasası. Bu yasa; kıyı şeridini, sularımızı korumak ve herkesin kullanımı için özel çevresel, eğlence, kültürel, tarihi ve toplumsal alanları belirleme amacını taşıyor ve kentimizi tanımlayan estetik değerleri koruyor. (detaylı bilgi için: chicagocode.org)

Şikago’da mimarlık ayrı bir öneme sahip. Zamanla büyüyen diğer kentlerden farklı olarak, 1871 Büyük Şikago Yangını ve 1893 Kolomb Dünya Fuarı; Şikago’yu şehir planlaması, bina tasarımı, malzeme inovasyonu ve inşaat alanında yeni fikirler için merkez haline getiren olayları tanımlıyor. Bu mirasın korunması, bir bütün olarak mimarlık topluluğunun bir parçası ve şehrin kendisi için de önemli. Tarihi Michigan Bulvarı Bölgesi, Şikago’nun 19. ve 20. yüzyılın başlarındaki mimari mirasın nasıl koruduğunun bir örneği. Tasarım yönetmeliği, tarihi sokakların “Şikago şehir merkezinin en seçkin görüntülerinden birini oluşturduğunu” belirtir. Bu nedenle 2 km uzunluğundaki bir hat üzerinde yer alan tüm binalar, yıkımdan veya herhangi bir köklü değişiklikten korunuyor. Tarihsel olarak mimari tasarımda öncü olan Şikago’nun bu özelliği yapıların cephesinde görülebilir. Fakat, şehir geçmişte takılı kalmayıp çağdaş mimariyi de bulvar üzerindeki yapılarda destekliyor. Tasarımımız olan Güney Michigan Caddesi’ndeki Spertus Enstitüsü dinamik bir modern bina örneği. 21. yüzyıl binası olarak, ikonik sokağın mimari dilini, zenginliğini ve bütünlüğünü açıkça tamamlıyor.

Şikago’da mimarlık ayrı bir öneme sahip. Zamanla büyüyen diğer kentlerden farklı olarak, 1871 Büyük Şikago Yangını ve 1893 Kolomb Dünya Fuarı; Şikago’yu şehir planlaması, bina tasarımı, malzeme inovasyonu ve inşaat alanında yeni fikirler için merkez haline getiren olayları tanımlıyor.

Kentin sembolü ve hikayesi

1893 Kolomb Dünya Fuarı’nın geriye kalan bileşenleri, Bilim ve Endüstri Binası Müzesi (orijinali Güzel Sanatlar Sarayı) ve bitişiğindeki Jackson Park’ın Olmsted tarafından tasarlanmış peyzaj alanına sahip kampüsü. Bu alan, kent tarihinde bir dönüm noktasıydı. Sanayileşme odaklı 1800’lerde bir şehrin temiz, beyaz ve düzenli olabileceği fikri görülmemiş bir şeydi. Müze kampüsü ise bu ideallerin yaşayan örneği olmaya devam ediyor.

Daniel Burnham’ın kent için 1909 yılında yaptığı plan, Michigan Gölü ve Şikago Göl Kıyısı Yasası’nı kapsıyordu. Tarihi Michigan Caddesi Bulvarı Bölgesi, bu önemli yasanın bir sembolü niteliğinde. Bulvar, Şikago’nun büyük rekreasyonel ve kültürel merkez noktası olan Millennium Park’ı kentin geri kalanından ayıran bir çerçeve görevi görüyor. 2004 yılında açılan Millennium Park; sanat, mimarlık ve peyzajı cesurca bir araya getiren ve sadece Şikago’da değil; Orta Batı genelinde en çok ziyaret edilen yer durumunda. Her ikisi de Frank Gehry tarafından tasarlanan Pritzker Bandshell ve BP Bridge, Anish Kapoor imzası taşıyan paslanmaz çelik Cloud Gate veya Jaume Plensa (ve firmamız) tarafından tasarlanan Crown Fountain gibi tüm bileşenler ekstrem modernliği ve interaktifliği sayesinde Şikago’nun yenilikçi atmosferini artırıyor.

İlk Şikago Okulu’nun efsanevi binaları arasında yer alan Jackson Bulvarı’nda konumlanmış olan 1891 yapımı taş işçiliği örneği Monadnock Binası ve State Street’teki 1894 yapımı çelik iskelete sahip Reliance Binası’nın her ikisi de Burnham & Root imzası taşıyor. Monadnock Binası, dünyanın en uzun taş duvarlı binasıydı ve bu türün son örneği oldu. Üç yıl sonra Reliance Binası, geniş cam ve tuğla cephesiyle modern hareketi önceden haber vererek dünya genelinde mimariyi derinden etkiledi. İkinci Şikago Okulu, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Modern Mimarlık ve Mies van der Rohe’nin çalışmaları ile filizlendi. 1957 yılında Rohe’nin tasarladığı 860 – 880 Lake Shore Drive apartman kuleleri ve 1957 yılında Skidmore Owings & Merrill tarafından hayata geçirilen Inland Steel, modern konut ve ofis kuleleri çağını açarak yalnızca Şikago’da değil, dünya üzerindeki gökdelenler için yeni bir bakış oluşturdu. Bu ikinci okulun doruk noktasının en iyi C.F. Murphy’den Jacques Brownson imzası taşıyan 1965 yapımı Daley Merkezi’nde görülebileceğini düşünüyorum. Binanın paslanmaz COR-TEN çelik ve masif yapısı, Mies mimarisinin en iyi örneklerinden.

Kente şekil veren malzeme

1871 Büyük Şikago Yangını öncesinde binaların çoğu ahşaptan yapılmıştı. Yıkıcı yangından sonra taş, kagir ve tuğla gibi daha dayanıklı malzemeler hem konut hem de ticari yapıların tercihi haline geldi. Mies’in 860 – 880 Lake Shore Drive konut kuleleri, hem Şikago’da hem de dünya çapında yapı malzemesi kullanımını net bir şekilde değiştirdi. Tüm binalarda sadece çelik ve cam kullanıldı. Yapısal çeliğe gösterilen bu devrimci yaklaşım mimarlığın hizmetine sunularak, çeliğin bir cephe unsuru olarak yeni bir mimari tarz yaratmasına yol açtı.

1957’de sütunsuz, paslanmaz çelik Inland Steel Building ile başlayan ve 1974 yapımı John Hancock Center ile yapısal çelik ifadesinde zirveye ulaşan kuleler, Şikago’nun mimari malzemelerini derinden etkiledi. Mies’in I-kirişli cephesi gibi 100 katlı Hancock binası, bir binanın yapısını onun mimarisi haline getirmek adına cesur bir kavram. Çelik ve cam, bugün Şikago mimarisinin tercih ettiği tek malzeme değil. Jeanne Gang tarafından tasarlanmış Lake Shore East’te konumlanan Aqua, 1961 – 1968 yılları arasında Bertrand Goldberg’in vizyoner Marina City’sinden esinlenilen, kıvrımlı yapısal bir beton kule. Marina City’nin ikiz kulelerinde brüt beton, çiçek yapraklarına benzeyen balkonlarını oluşturmak için kullanılarak yapının mimariye yükselmesini gösteren bir başka parlak örneği haline geldi.

Gelecekte kullanılacak malzemelerin ne olacağı üzerine herkesin bir tahmini olabilir, ancak Şikago’nun yeni dünyayı son 150 yılda olduğu gibi yeniliklerle kucaklayacağından emin olabilirsiniz.