Çağdaş mimarlığımız konusunda genelde Batı izinde yineleyici bir tutum kaçınılmaz oluyor. Çünkü mimarlık eğitiminin sorgulayıcı ve yeni bireşimler üretmesinin kaynağı olan mimarlık eğitimi, ne yazık ki sığ ve tekrarcı. Yine de mesleğin doğası gereği yaratıcı katkılar çok ve umut verici. Bu katkılar uluslararası ortamda ses getiren çözümler oluyor. Nitelikli çözümlerin ve örnek olacak başarıların ardında hep mimar işveren arasındaki olumlu, sıkı karşılıklı güven içinde oluşan çözümler mevcut
Kamusal yapılarda son 15 yıldır süregelen bir özlemci tarihsellik öne çıkıyor. Bu tutum hem devlet kesimini hem de belirgin ideolojik tutkusu olan yerel yönetimlerin desteği ile gerçekleşen kökeni ve esin kaynağı belirsiz, özenti yapılar. Nedense “Selçuklu” denir. Ama ilgisi yoktur. Özellikle hükümet konakları ve adalet sarayları yapıları ile ortaya çıkan bu tutumlar ne yazık ki ulusal ve uluslararası mimarlık ortamının, satirik dudak bükmelerine neden olan alay konusudur. Özel yatırım kesiminin Kremlin ya da Topkapı Sarayı’nın niteliksiz kopyaları ile katılmaları, Türkiye’nin dış ortamda temsilinde yaralayıcı etkilerde bulunuyor. Post-modern özlemi olan bu yapılar incitici derecede “kitsch” işler.
Turizm yapılarında 1970’lerde Tuncay Çavdar’ın başlattığı Kemer Club Mediterrane ile başlayıp nitelikli Akdeniz bağlamında Cengiz Bektaş’ın birçok yerde gerçekleştirdiği turizm ve sosyal yapılarla Turgut Cansever’in başlattığı Emine ve Mehmet Öğüt’ün özgün tasarımı sürdürüp uyguladıkları, “Amanrüya” ile taçlanan biçem, çağımızdan geleceğe kalacak mimarlık erişimleri olarak anılacaktır. Gerçekte bu iki mimarın dört yapısının Aga Khan Mimarlık Ödülü almış olmaları da hiç rastlantı değildir.
Yine özel kesimin olağanüstü başarısı olan Uçhisar’daki “İçinden Köy Geçen Otel” Gökşin Ilıcalı’nın önder görüşü ve ısrarlı tutumu ile Aslı Özbay (İdil)’ın sürdürdükleri akıl almaz yatırım, özenli koruma ve yeniden yapılanma, Türkiye için başlı başına bir turizm magneti olmuştur. Kısacası yalan ortam yaratıp turist çekmek yerine gerçek ortamın değerlerini koruyup sunan mimarlığın nasıl değerli, daha önemlisi çekici olduğunu gösteriyor.
Çağdaş mimarlığımız konusunda genelde Batı izinde yineleyici bir tutum kaçınılmaz oluyor. Çünkü mimarlık eğitiminin sorgulayıcı ve yeni bireşimler üretmesinin kaynağı olan mimarlık eğitimi, ne yazık ki sığ ve tekrarcı. Yine de mesleğin doğası gereği yaratıcı katkılar çok ve umut verici. Bu katkılar uluslararası ortamda ses getiren çözümler oluyor. Nitelikli çözümlerin ve örnek olacak başarıların ardında hep mimar işveren arasındaki olumlu, sıkı karşılıklı güven içinde oluşan çözümler mevcut.
Türkiye’de İstanbul Beyoğlu Yayalaştırma Projesi onlarca yıldır takdir edilir ve sevilir. Ama bu ortamda ne tasarım girdisi ne de kaygısı olmadığı gibi tahripler de gündemde. Bu ortamda son yıllarda Eskişehir Odunpazarı Belediyesi ile Kerem ve Begüm Yazgan’ın gerçekleştirdikleri Hamam Yolu Yayalaştırma Projesi gerçekten geleceğe güven taşıyan bir kentsel tasarım deneyimi ve uygulaması olarak mesleğimizi ferahlatıyor. Aynı belediye ortamında yer alan, Haziran 2019’da açılması beklenen, Japon Mimar Kengo Kuma’nın, Erol Tabanca’nın güveni ile tasarladığı Modern Sanatlar Müzesi mimarlık ve sanat ortamında ses getirecek, minimal ve duru bir yapı.
Soyak’ın ısmarlayıp inşa ettirdiği Büyükdere Caddesi’ndeki, Üst Yönetici Ömer A. Aras tarafından Finansbank’a kazandırılan Kristal Kule olarak adlandırılan yönetim yapısı şu anda 101 yaşında olan Ieoh Ming Pei (I M Pei) bürosunda tasarlanmıştı. Henry J. Cobb ve özellikle Jose Bruguera’un önder tasarımcılar oldukları yapı, bulunduğu ortamın yinelenen “kutu kutu” ortamına açısal bir geometri ile yepyeni bir kentsel simge ve daha hafif ve uçucu bir varoluş getiriyor. İç düzenlemeleri de zannedilenin tersine işlevsel ve yalındır. Aras’ın sanat danışmanı Haldun Dostoğlu’nun güncel ortamımızdan sanat ürünleri seçkisi de en az bu üstün nitelikli yapı ve çalışma ortamı kadar dikkate değer izlenmesi gereken, güncel ve gündelik bir sergileme.
Tarihi yapıları yeniden kazandırma konusunda çok olumlu işler görüyoruz. Murat Tabanlıoğlu’nun çağdaş gereçleri göz ardı etmeden, geçmişi özenle koruyan Beyazıt Kütüphanesi birçok uluslararası yayın ortamında yer alıp ödül kazandı. Özellikle Aga Khan Mimarlık Ödülü için bu dönem “kısa liste”de yer alan tek proje olması önemli.
Son yıllarda en önemli gelişme; eski, bazen tarihi sanayi yapılarının yeniden değişik işlevlerle topluma kazandırılması. Saadet Sayın’ın Tarsus’taki çırçır fabrikasının Boğaziçi Üniversitesi Arkeoloji Araştırmaları Merkezi’ne dönüştürülmesi projesi değinmeye değer örnek bir iş. Gerçekte olağanüstü bir mimari değeri olmasa da endüstri tarihimizin önemli bir değeri olan yapının yeniden etkin bir biçimde kazanılması, gelecek nesiller için yönlendirici olacağını düşünüyorum.
Benzeri bir bağlamda Kayseri Sümerbank Dokuma Fabrikası’nın bir kesimini Abdullah Gül Üniversitesi Kentiçi Yerleşkesi’ne ait derslikler olarak değerlendiren Emre Arolat’ın katkısı övgüye değer. Ama daha önemlisi aynı ortamda yer alan 1936’da Rus konstrüktivist mimar Leonidov tarafından tasarlanan enerji santralinin Cumhurbaşkanlığı Müzesi’ne dönüştürülmesi. Çok eski bir yapı olmamasına karşın her özgün yüzeyin ve yapı parçalarının özenle korunup gereken yerlerde çağdaş gereç ve tekniklerin uygulaması çok doğru bir tutum. 15 Temmuz olayları nedeni ile açılışı yapılmayan bu yapı, tam anlamı ile eğitsel bir ortam ve sürekli restorasyon stüdyosu gibi izlenmesi gereken bir yapıt olarak gündemde kalacak.
Emre Arolat’ın tüm dünyada ses getirecek en önemli yapıtı, yakında bitirilmesi beklenen Antakya Museum Hotel’i. Bu yapıyı ve son dönemde Han Tümertekin, Ömer Selçuk Baz, Mehmet Kütükçüoğlu ile Hasan Çalışlar ve Kerem Erginoğlu’nun yapıtlarını ve katkılarını önemsemediğimiz sanılmasın.
